Evet, tahmin edeceğiniz üzere konumuz Amazon’da yayınlanan Yüzüklerin Efendisi: Güç Yüzükleri, beğenmesem de dizinin her bölümünü yayınlandığı gün açan bir insanım. İzleyip izleyip bokluyorum, bu benim tabiatımda zaten var. Yalnız bu alternatif “Orta Dünya” evreninde baya bir şeyler çarpıtılmış, bu bir Marvel değil ki “alternative universe” gibi bir şey olsun. İngiliz dili ve edebiyatında profesörlük ünvanı almış bir akademisyenin yarattığı edebi bir eser. Yani tanımlı olmayan çok az şey var. Irklar, karakterler, köyler, kaleler hatta doğa bile en ince ayrıntısına kadar tasvir edilmiş.
Diziyi çekebilmek için kitapların tamamının değil birkaç sayfasının telifinin alındığı yazıyordu bir yerde. Yani şöyle düşünün II. Dünya Savaşı temalı bir film çekiliyor, iki üç yer dışında bambaşka bir işleniş var, mesela Hitler zenci, bıyığı yok sakalı var, Churchill aslında pek bir şey yapmıyor ama rahmetli II. Elizabeth müthiş bir savaşçı, Stalin de trans bir birey…
Şimdi burada tepki çekebilecek birçok ayrımcı ve ırkçı ifade kullandığımı söyleyenler olacaktır. Hayır, esas ayrımcılık ve ırkçılık tam olarak bu dizide geçiyor. Hatta arttırıyorum, baya bir yapım bu ayrımcılığı ve ırkçılığı dibine kadar gözlerimize sokmuş durumda. Birçok eski popüler yapımın tekrar çekiminde başroller kadın ve zenci olarak sunuluyor, hatta eski yapımda herhangi cinsel birliktelik gösteren sahne yokken aralara yapımın bütünlüğünü bozan eşcinsel sahneler yerleştiriliyor. Ben şahsen bir zenci, bir kadın, bir eşcinsel birey olsam bundan daha çok rahatsız olurdum “hayırdır birader çocuk mu avutuyorsunuz” diye. Çok yerici ve aşağılayıcı bence. İlla dikkat çekmek istedikleri ve normalleştirmek istedikleri şeyler varsa bunu orijinal senaryolarla da dile getirebilirler neticede (Breaking Bad’de mesela, isim vermeyeyim spoiler olmasın, bu kadar mı harika işlenir). Bu Michael Jackson’ı beyaz bir kadının oynaması kadar abes.
Bunları niçin yazdım, izleyenler zaten biliyor, zenci bir elf sorunsalımız var, ana karakterlerden biri üstelik. Hatta bir tık daha arttıralım, sanırım dizideki en yakışıklı elf bu. Kitaplarda elf ırkı oldukça açık bir şekilde betimlenmiş durumda, yani zenciyi geçelim benim kadar esmer bir elf olması bile imkansız. Buraya zenci bir elf koymak siyahi arkadaşlarımızı onurlandırmak isterken bence parodi bir yapımla onlara züğürt tesellisi veren bir mevzuya dönmüş. Hadi hadi yine iyisiniz bakın sizi elf de yaptık, hatta cüce de var zenci kadın misler gibi, isterseniz ileri tarihli bir yeni yapımda sizi Gandalf, Legolas, Gimli bile yapabiliriz…
Pekala tek sorun bu mu? Hayır tabii ki de, ben şahsen fragmanda zenci elfi gördüğümde bunun aşılabilir bir problem olduğunu düşünmüştüm. Problem kelimesini bilerek kullanıyorum çünkü kitaptaki gerçeklerden kopmuş bir karakter var ortada. Yine de iyi bir içerikle, senaryoyla yedirilebilir bu diye düşündüm. Peki nasıl oldu? Harika bir görsellik ve cgi üzerine felaket bir kurgu ve özensizlik yerleştirildi. Bunu basit bir şekilde şöyle izah edebilirim sizlere, pahalı bir restorana gidiyorsunuz, iki dirhem bir çekirdek giyinmiş papyonlu bir garson sizi karşılıyor, sizler de oldukça janti giyinmişsiniz hazır bir şekilde bekliyorsunuz, ambiyans şahane, masalarda bembeyaz jilet gibi örtüler, tavanlardan sarkan ışıl ışıl göz alıcı avizeler, duvarlarda avangart aplikler, mobilyalar masif ve el yapımı, rönesans tabloları dört bir yanı donatmış, tavan bile el işçilikleriyle bezenmiş. Siparişinizi veriyorsunuz, rokfor soslu bonfile, fine/medium pişsin diyorsunuz garson da “hay hay efendim” diyor ve birkaç dakika bekledikten sonra mutfak kapısı dan diye açılıyor, Susurluk’ta bir dinlenme tesisinde yörük ayranı veren yerlerdeki gibi içeriden beyaz atletli göbekli bir dayı çıkıyor ve siparişinizi masaya kenarları kırılmış bir tabakta ve elinde çizikler içinde kalmış iki çift çatal bıçakla güm diye masanıza bırakıyor “guzu bonfilemizden yen mi, dadına bak da pişmediyse az daha ateşe atam, rokfor yoktu amma bizim köyün peyniriynen sosladım onu, o da çok güzel” diyor.
İşte bu dizinin ve hatta yeni çıkan çoğu yapımın en büyük eksikliği bu diye düşünüyorum: Özensizlik. Aynı durumu Star Wars’un son üçlemesinde ve dizilerinde, Game of Thrones son sezonlarda, biraz da House of the Dragon’da ve daha birçok eskinin mirasını kullanmaya çalışırken sıçıp batıran yapımlarda gördük. Sadece eski bir yapımın adını ve telifini kullanmak o işi arşa çıkarmaz, hatta yükünü ve sorumluluğunu da arttırır diye düşünüyorum.
Şimdi bu özensizliği çok ufak bir iki örnekle açıklayalım, hatta karşılaştırmalı yapalım bunu. Elimizde iki adet Yüzüklerin Efendisi yapımı var, biri Peter Jackson’ın öteki de bu namussuzların işte (kusra bakmayın kendimi tutamıyorum).
Önce karakterle girelim işe: Galadriel… Kitapta Galadriel’in uzun bir tasviri vardır, okurken bile “bu kadın her neyse yeryüzüne gelmiş en güzel, en ulu varlık olmalı, keşke ben de bir görebilseydim sıfatını” diyorsunuz. Yüzükler üçlemesinde Galadriel’i Cate Blanchett oynuyor, uzaktan bakınca Galadriel kim sen kim köpeksin diyesi bile gelebiliyor insanın, gerçi kitaptaki o tasvirden sonra yeryüzünde kimsenin oynayabileceğini düşünmüyor insan. İşte Peter Jackson burada devreye giriyor ve size öyle bir sunum yapıyor ki, dibiniz düşüyor. Karakter öylece herhangi bir sahnede teşhir edilmiyor, bir girişi, bir açılışı oluyor, sözler yazılıyor, kameralar ayarlanıyor, makyajı, ışığı, oyuncusu, surat ifadeleri… Harika bir ekip çalışması ve karşınızda Galadriel (Yazının sonuna videosunu atıyorum, sunum nedir görün)… Dizideki Galadrielimiz ise hızla teşhir edilip içi boş konuşmalar içinde sıradan bir karakter olarak çıkarılıyor, atarlı giderli, iki kelimeyi bir araya getirmekten aciz, felaket bir diyalog ve karakter işlenişine kurban gitmiş sanki Zeyna gibi, ucuz mitolojik kahraman filmlerinden fırlama karakterler gibi bir şey. Bu arada sadece Galadriel değil diğer tüm karakterler böyle, cart diye karşınızda belirip “eki eki” diye sırıtan bir diyalogla resmen can çekişiyorlar. İsildur, Elrond, Elanor, Celebrimbor ve niceleri amansızca harcanıyor… Peter Jackson hiçbir karakteri karşımıza böyle çıkarmadı, karakterlerin ilk defa belirdiği sahnelerde bi tüylerimiz diken diken olmuştur.
Karakterler tamam. Diğer bir detaya gelelim: önemli objeler, hatta frp tanımı olarak “item”lar. Peter Jackson ne yaptı? Filmin item’larında başrolü çeken yüzüğü hazırladı önce. Hiçbir zaman yüzüğü Türk dizilerinde çıkarıp fırlatıp atılan bir nesne gibi görmedik, her sahnede önemi gözümüze gözümüze sokulan bir nesne oldu. Frodo’nun kılıcı Sting, Sauron’un yüzüklü parmağı koparan kırık Narsil ve bu kırık parçalardan Aragorn için yapılan Anduril, Earendil’in ışığı (yıldızcamı) vs bir sürü nesne tanıtılırken “yani bakın bu öyle bir şey ki, eğer olmasaydı değil Mordor, Bağcılar’ı bile geçemezdiniz” imajı verdi. Kısaca müthiş bir reklamasyon, harika bir tanıtım ve pazarlama ürünü oldular. Ancak dizide ne mi yaptılar? Orta Dünya’nın akışını değiştirecek nesneler vapurda limon sıkacağı satan adamlar gibi ekrana çıkarıldı. Feanor’un çekici sanki birazdan perde asılacakmış da kornişi tutturmak için bir şeymiş gibi gösterilip geçildi, Mithril madenine taş ocağı muammelesi yapıldı. İki tane baba item yeni gelin sunumu gibi bir yapaylıkta Orta Dünya’nın derinliklerine gömüldü gitti. Bunların yanında bir de Theocan’ın bulduğu bir kırık obje var ki, o rezalet sunumundan sonra Excalibur bile olsa zerre ilgimi çekiyor.
Karakter ve objelerin sunumunu anlattık, son bir sunum faciası da önemli olay örgülerinde meydana geliyor. Mesela filmde ork baskını olan sahnelerde kanımız çekilirdi, sanki bizi de alıp götürecek gibi, dizide ise orklar Stranger Things mahlukatları gibi, yer altından bitiveriyorlar... Çoluk çocuk çıkıp kendi ağırlığıyla iple tavana asarak öldürebiliyor, arkadaşım ork öyle bir şey değil ya, niye vitaminsiz muamelesi yapıyorsunuz… Geçelim… Elf/İnsan aşkının filmde nasıl anlatıldığını, ne kadar ulvi olduğunu söylememe gerek yok, Arwen/Aragorn. Aşkların en ilahı, ölümsüzlüğünden bunun için vazgeçen bir elf ve ona kıyamayan bir adam. O sahneler, müthiş oyunculuk, harika diyaloglar, müzikler, kurgu, saflık, efektler… Dizide ise ne bok olduğunu anlamadığımız bir elf/insan ilişkisi, kadının çocuğuna yapılan Küçük Emrah muamelesi (Theocan kardeş bizim sivri kulak senin annenle diyorlar ki…), soğuk mu soğuk diyaloglar… Kadının çıkıp köylü halkına “evet ben bir gadın olabilirim amma savaşmaya benle gelirseniz pis yardırıcaz” diyip peşinden “savaş mavaş ben şaapamam şimdi teslim olayım” triplerine girmesi… Ki bu tarz sahneler çok fazla bu arada dikkatinizi çekti mi bilmiyorum, biri çıkıp halkın önünde galeyana geliyor (Numenor’da da aynı muhabbet var) gazlayıcı bir konuşma yapıyor ve halk hemen “röeee yaşşaaa” tribine girer girmez ikincil karakter “huoop yaaa beni bir dinleyin adam mı bu” diye başlayınca millet anında tersine dönüyor “sen yaşşaaa öteki de tam bi hoşaf zaten” şeklinde. Bu köylüler, bu cenahın insanları gerçekten böyle iki yüzlü, dönek, kaypak ve karaktersiz insanlar mı gerçekten? Her hıyarım var diyene tuzla koşuyorlar mı? Bu sahnelerin fazlalığı hitabetin önemini oldukça yitirmesine neden olmuş, etkili, gaza getiren bir konuşma yok, herkes denilene “evet kanka bence sen de haklısın” şeklinde yaklaşıyor. Böyle etkileyici bir konuşmaya rastlayamadım, tüylerim diken diken olmasın tamam ama bir etki bıraksın… Yok…
Yazıma beşinci bölümün sonundaki benim için diziyi gözümde artık tamamen bitiren, acaba altyazı hatası mıydi diye tekrar dinledim şu gerçek (ama troll gibi) diyalogla son veriyorum:
Durin: Elflerde hala biraz şeref kaldığını bilmek güzel
Celebrimbor (kadeh kaldırarak): O halde iki halkın ittifakına
İşte böyle bir dizi değerli orta dünya severler… Tek olumlu yanı dizinin en heyecanlı anında bile biriyle mesajlaşıp gündelik işlerinize devam edebiliyorsunuz…
Saygılar…
Corale
Comments