top of page
Yazarın fotoğrafıKoral Bayraktar

Yaz Saati Uygulaması

Lisede her sabah güne makul bir seviyede başladığımı düşündüğüm günlerdendi. Makulden kastım gayet güzel çekilmiş bir uyku sonrası annemin veya babamın hazırladığı ana kuzularına layık ancak nazımdan nasibimi almış güzel bir kahvaltı, müthiş ütülü gömleğim ve ceketim, her hafta muntazam boyanan ayakkabılarım ve ümüğümü sıkan kravatım… Bunun dışında makul olan bir diğer şey de beni yani Prens I. Koral’ı evinin önünden bir servisin alacak olmasıydı.


Müthiş sabah rutinimi sonbahar aylarının güneşin insanın içini ısıtmaya başladığı saatlere doğru aşağıda servisi bekleyerek geçirmeye karar verdim. Prens bile olsan servis bekletilmez beklenirdi. Aşağıya acayip hazır bir şekilde indim ve her 7.45’te görmeye alışık olduğum manzaraları görmek için etrafıma bakındım: İlkokula giden ekose etekli ikiz kız öğrenciler, komşu binalardan öğrencileri toplayan Köy Hizmetleri Anadolu Lisesi ve Kartal Anadolu Lisesi servisleri, otoparktan beş dakika içinde çıkan ikisi beyaz, ikisi siyah, biri kırmızı toplam beş araba, beklediğim köşede viraja her zaman oldukça sert giren bir BMW, parkta aynı mavi eşofmanla hızlı tempo yürüyüş yapan altmışlı yaşlarda bir amca, köpeklerini yürüyüşe çıkaran kokoş bir teyze, o köpekleri görünce komşu arsadan galeyana gelip atlayan diğer üç köpek, sabah ceviz kırmak için aynı yere ceviz atan karga, servis bekleyen çocuğunu pencerelerden gözetleyen üstüne hırka geçirmiş gecelikli anneler, bond çantası ve takım elbiseleriyle minibüs yakalamaya çalışan fit abimiz…


Bunların olmasını beklemiştim. Olmadı. Kendimi başka bir eve getirilmiş bir kedi kadar huzursuz ve konfor alanımın dışında hissettim. Ne ikizleri, ne arabaları, ne de her zaman görebildiğim diğer şeyleri görebiliyordum. Önce arkadaşlarım geçti yan binadan okul üniformalarıyla, İstanbul Erkek Lisesi’nde okuyan ve toplu taşımayla karşıya geçen Can ve Fırat… “Napıyonuz lan enayiler, geç mi kaldınız” dedim. Gayet de sallanarak gidiyorlardı, “yooo sen geç kalmış olmayasın” dediler. Saate bir baktım şüpheye düşüp, hayır akrep ve yelkovan olması gerektiği yerlerdeydi ve çalışıyordu da. Sonra uzaklaştılar ve aktarmadan faydalanacakları o ilk taşıda atlayıp kayboldular.


Hemen peşinden Kabataş Lisesi’nin servisini gördüm. Bu hiç yoktu, acaba yeni biri mi taşındı bu tarafa… Hem öteki servisler nerede ya hu? Bizim binadan çıkan şu lacivert Peugeot kimin, öteki arabalar nerede bugün işleri yok mu? Takıntılarım gelmeye başlamıştı ki önüme pat diye bir şey düştü, yere baktım kabuğu kırılmış bir ceviz. Kafamı yukarı kaldırınca karga “telaş etme” dercesine kendi dakik görevini yerine getirmişti. Cevizi alıp kabuğunu kırdım, yarısını asfalta attım karga yesin diye, diğer yarısını komisyon olarak aldım.


Ben hala takılıyorum köşede servisi beklerken, aradan bir on dakika falan geçti (ki beş dakika içinde gelirdi) tam servisteki ilk alınan arkadaşı arayacağım kafamı kaldırınca bizim sokağa simsiyah ayna gibi böyle gıcır gıcır bir Mercedes’in girdiğini gördüm, modelini bilmiyorum, hala da bu arabalardan falan anlamıyorum, neyse… Yabancı bir plaka… Önüme doğru yanaştı, simsiyah film çekilmiş camı aralandı, “atla gidelim” diyecek biri içeriden diye bekliyorum. Onun yerine “excuse me, can you speak English” diyen Lord veya Sir diyebileceğim bir beyefendi çıktı. Sadece “yes” diyip, tek hece olan bu kelimeyi bile kekeleyerek söyleyebilme başarısını gösterdim. “Is this Ankara” diye devam etti. Ben o zamanlar meşhur olan şu gizli kamera şakalarını hatırladım ve hemen kafamı kaldırıp kameralara baktım, ama beni kekleyemezlerdi, kamera aracın içindeydi, şöyle bi gözümü aracın içine doğrulttum ama bir şey göremedim. Devam edeyim İngiliççe dedim “no, Istanbul” diyerek toplamda iki cümlede biri yes, öteki no olan iki kelimeyle anlatabildiğim her şeyi anlattım. Can alıcı soru en son geldi “then how can i go to Ankara?”


Birader, eczane sormuyorsun ki, ben sana Ankara’yı nasıl anlatayım, ayrıca komşu il bile değil arada üç tane il var. Bir süre manasızca bakıştık, sonra aklıma kendisini E-5’e çıkarıp 300-400 km dümdüz gazlamak geldi. Yeni biten hazırlık sınıfının heyecanı ve skilleriyle dilim döndüğünce anlattım “turn left, turn right, turn left again, then turn second right, go 300-400 km’s”. Gördüğünüz üzere dilim de pek dönmedi ancak buraya gelip bunu soran bir arkadaşa Intermediate English bile bence pek çare olamazdı, şayet o kadar bilsem “bro mal mısın, ne içiyorsun sabah sabah, git başkasıyla dalganı geç” derdim.


Ben artık bu sabah travmasını anlamlandırmaya çalışmaktan vazgeçmiş, servisi bekleyeli yaklaşık yirmi dakika olmuştu. Hemen Ericsson A2618s model Hazır Kart yüz kontörlü telefonumu elime alıp bu kontörlerden birkaçını harcamayı göze alarak Alp isimli arkadaşımı aradım. Uykulu bir ses “alo” diyerekten telefonu açtı. “Alp nerdesiniz sizi bekliyorum” dedim. “Geliyoruz geliyoruz yoldayız” dedi uykuyla devam ederek. “Tamam da nerdesiniz yani aşağıda heykel oldum” diyorum, bir süre sessizlik oluyor sonra Alp “şaka mı yapıyorsun Koral” diyor, “yav ne şakası işte aşağıdayım saat kaç siz nerdesiniz ya” diye artık sövmeye başlayacakken Alp bana “lan servis daha beni almadı uyuyorum ben saatin farkında mısın” diyor. Saate bakıyorum her zamanki saat, şöyle bir ileri bakıp düşünüyorum, etrafımda olan bitenleri düşünüyorum, sabah hiçbir zaman görmediğim şeyler aklıma geliyor, güneş de her zamanki yerinde, insanlar neden bu kadar farklı diye düşünürken son cümleyi kendi içimde tekrarlamaya başlıyorum… “Güneş aynı, insanlar farklı… E güneş aynı… İnsanlar farklı…” diye.


Saate tekrar bakıyorum, Alp’e “pardon abi ufak bir zaman kayması yaşadım sanırım” diyip kapatıyorum. Eve çıkıyorum, annem tekrar uyumuş, babam hala uyuyor. Saatleri bir saat geri alıp salonda televizyonu açıp izlemeye başlıyorum. Annem uyanıyor, “ne oldu niye geri geldin” diyor, “saatleri geri almaya geldim” diyorum. Gülüyoruz.


7.45’te aşağıya iniyorum… : İlkokula giden ekose etekli ikiz kız öğrenciler, komşu binalardan öğrencileri toplayan Köy Hizmetleri Anadolu Lisesi ve Kartal Anadolu Lisesi servisleri, otoparktan beş dakika içinde çıkan ve ikisi beyaz, ikisi siyah, biri kırmızı toplam beş araba...


FAQ: Karga mı? Kahvaltısına 6.45’te başladığını öğrenmiş oluyorum…



Corale





40 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comentarios


bottom of page