Genelde pek hazır cevap bir adam değilim, ani bir atakla karşılaştığımda onu nasıl savunacağımı pek kolay bilemem. Mesela üzerime küre bir cisim fırlattığınızda anlık tepkilerim bunun gülle mi, meşin bir top mu veya bir balon mu olduğunu algılamaya bağlı tepkiler çerçevesinde döner, maymuna dönerim anlayacağınız. İşte bunun gerçek hayata tezahürlerinden biri bir ünlüyle (yarı ünlü mü diyeyim ya da, internet ünlüsü mü, reklam ünlüsü mü artık her neyse, insanlar alınmasın/darılmasın diye girdiğim şu çabayı görenler üzerime kolonya atsın) karşılaşıldığında verilen abuk absürd tepkiler olabiliyor.
Bugün açlıktan kendimi sindirmek üzereyken akşam saat 22:00 sularında Kadıköy’de bir “sardırgaçlı döndürgeçli yedirgec”e (kokoreççi işte) oturdum. Sırtımı bir zırtlan edasıyla duvara yaslayıp hemen önümü barlar sokağının profiline bıraktım. Tabi kasa da aynı hizadaydı, hesap ödemeye gelenler olunca sokak manzaram kapanıyordu ancak çok da yoğun değildi o saatlerde gıda sektöründe iş yapan KOBİ’miz. Siparişim geldi, epey sıcaktı, yani ekmek arasında olmasına rağmen ekmeğin kabuğundan bile o sıcaklığı hissedebiliyordum. Bir cam ustası edasıyla cama hayat veren zanaatkarlar gibi ağzımda döndüre döndüre kokoreçe can veriyordum ben de.
İşte kokoreçi böyle ağzımda davlumbaz varmışçasına hava çeke çeke döndürmeler esnasında kafamı kaldırdığımda kasada tanıdık bir simanın hesap ödediğini gördüm. Bir göz göze geldik ancak ben sırtımı yasladığım duvardan da aldığım güçle kendisini tacizkar bakışlarımla (hayır kesinlikle davetkar değil) kesmeye devam ettiğim için olsa gerek kendisi kafasını hızlıca kaldırıp bana manidar bir şekilde baktı. Nöronların ve sinapsların hızlı sinyal iletimleriyle bir süre telepatik olarak da anlaşmaya çalıştık ya da bana açıkça “birader hasta mısın işine gücüne bak” demeye çalıştı emin değilim. El edince “evet o” dedim içimden, içimden dedim çünkü kokoreç hala ağzımı yakıyor, ses kartıma giden komut aparlörüme dökülemiyordu. Hesabı ödemiş gidecekti, afiyet olsun demişti ki ben ayranı kızgın kumlardan serin sulara gireyim diye ağzımdaki kokoreçin üstüne bocaladım ve yüzme bilmeyen biri gibi suda çırpınır hareketlerle kolumu kaldırdım. Artık konuşabiliyor, yemeğimin tamamını yutana kadar basit sesleri çıkarabiliyor, en azından derdimi anlatabiliyordum.
İşte o an şunu dedim: keşke konuşamasaydım. Kendisine ilk dediğim “böyle absürd bir tanınırlığa denk gelmek ancak senin gibi birine yakışırdı” oldu. Veya ben böyle dediğimi sandım çünkü bu metni ilk yazarken dediğim gibi ben böyle durumlarda sıvamaya oldukça yatkın bir insanım. Kendisine o an bu cümleyi şöyle kurdum sanırım “ehue, ne kadar absürd, sana ilginç yakışır ya ehue, çoooenteresan de mi”. Kendisi sanırım benim bu düşük sosyal kabiliyetimi kavradı ve güldü, hemen sonra ben kendisinden beraber fotoğraf çekilebilir miyiz diye rica ettim (bakın bu da benim için ilginç bir andır ki milyonların tanıdığı ünlülerle karşılaşıp fotoğraf falan çektirmekten kaçınan bir insanımdır ben, asla soramam kilitlenirim, kaçınırım, bi utanırım, oldukça beceriksizim kısaca). Sağ olsun kırmadı, baya mütevazı davrandı, uzun süredir görmediğim bir arkadaşıymışçasına nasılsın diye sordu, elimi sıktı. Ben hala ağzımdan bazı kelimeler topluluğunun çıktığını fark ediyordum ancak ne söyledim diye soracak olursanız hiçbir şey hatırlamıyorum, çünkü şöyle bir düşününce o kelimeler topluluğundan ben bile anlamlı bir cümle bir araya getiremedim zihnimde. En sonunda sadece “fotoyu sosyal medyamda paylaşmamın sakıncası olur mu” diye sordum, çünkü içimdeki insan evladı hala karşı tarafı kırmamak adına şartlanmıştı. Tabii ki diyip COVID selamlaşması ile veda ettikten sonra (yumruk toslama), içimdeki insan evladına sövüp “ulan konuşulacak, söylenecek binlerce şey varken sen fotoyu sosyal medyaya koyma derdine düşen bir z kuşağına mı dönüştün” dedim.
Tüm bunlar olup biterken kokoreçim daha yenilebilir bir ısıya düşmüştü, keyifle yedim, ayranı da yemekle aynı anda bitecek şekilde denk düşürdüm (by Umut Sarıkaya).
DİBNOD: Kiminize tanıdık bir sima olarak gelen, kiminizin de “hangi şarkıcı yav bu tanıyamadım” dediği Volkan Öge’nin çoğumuzun hayatımıza girişi 15 sene önceki bir video ile (Sütü Seven Kamyoncu) oldu. Reklamlara yaklaşık dört yaşından beri “aşırı” ilgisi olan benim ise kendisini ve grubunu (BatesMotelPro) daha yakından takip etmem bazı ürünlerin viral reklamlarını yapmaları sayesinde oldu. Absürt mizahtan şive mizahına keskin bir geçiş yapmış olsalar da bu çok uzun sürmedi.
Sonuç olarak Rihanna mı Volkan Öge mi derseniz Volkan Öge derdim çünkü ben evli bir adamım, Rihanna’nın da bunu anlayışla karşılayacağını düşünüyorum.
İlginç günler diliyorum…
Corale
Comentarios