Hepimizin eğitim hayatı boyunca bir takım başarı/başarısızlık öyküsü olmuştur. Bu fotoğrafta öğrencilik hayatımda yaşadığım biri tam, diğeri yarım “epic fail”in baş rollerindeki hocalar yer almaktadır.
Sol tarafta Sn. Kemal Naci Köse (nam-ı diğer KNK), diğer tarafta ise Sn. Başak Doğan hocamızı görmektesinizler.
Dördüncü sınıf periodontoloji kliniğinde hastanın son seansında mutlaka diş ipi ve diş fırçası getirmesi isteniyordu, getirmezse hastaya yeterli hijyen eğitimi veremediğiniz için o hastanın bitiminde hanenize bir adet çizzik atılıyor idi. Ben bunu son dakika öğrendiğimde eteklerim tutuşaraktan kliniğin ortasında hastayı aradım ve “Hamit Bey, alo Hamit Bey, yanınızda diş fırçası var mı?... Yok mu?... Tamam… Gelirken bakkala girip şu en ucuz Banat’lardan alıverir misiniz, size bişi göstermem gerekecek…” diyip telefonu kapatmamla hemen dibinde bağıra bağıra konuştuğum odadan “beyler bi hoca gelmiş yeni, pek de agresifmiş, tikatli olun” diye kendisinden bahsedilen hocamızın ünitime gözleriyle birazdan yaşanacakların sinyalini vererek yaklaşması ve kendisiyle ilk tanışmam bu şekilde oldu: Başak hocamız…
“Seennnn” dedi… “niye hastaya en ucuzunu al diyorsun, niye israf ettiriyorsun, hastaya telefonda alınması gereken fırçanın özelliklerini anlatsana, ona kullanabileceği bir fırça aldırsana, ayakkabı fırçası mı bu, o bile seçilerek alınıyor, nasıl yaparsın sen bunu, para veriliyor bunlara” diye beni sağdan sola yukarıdan aşağıya bir güzel boyadı. Hayır ben de aksine hiç böyle bir insan değilim ancak öğrenciliğin kanıma ve tüm beyin hücrelerime derinlemesine işlediği o an sadece “stajı geçmek” istedim. Tabii bundan hemen ders çıkaramıyorsunuz, homurdanmalar ve “hoca bana taktı”lar eşliğinde stajı bitiriyorsunuz. Aradan seneler geçiyor ve bir AVM’nin ağız diş sağlığı reyonunda diş fırçası seçen birine “bilader bak şundan al (buraya bana sponsor olacak firmanın markası gelecek), paranı çöpe atma, ipi de ucuzundan alma tel tel dağılacak sonra” derken kendimi buluyor ve hocamızın ismini saygıyla anıyorum. Ha öneride bulunduğum arkadaş gidip yine ucuzundan aldı, o ayrı mesele.
Muhtemelen benim için “travmatik” olan bu ilk tanışmamızdan haberi olmayan sayın hocamız daha da geçen seneler sonrası görmekten çok büyük keyif duyduğum bir “ikon” haline geliyor sağ olsun var olsun, eş durumundan gittiğim perio kongrelerinde de tüm samimiyetiyle bir endocuya sıcak yaz aylarında suratınıza gelen kavitron hüzmesi tatlılığı ile yaklaşıyor.
Şimdi gelelim Kemal hocamıza. Kendisi sözlülerinin uzunluğuyla meşhur idi (aslından birçok şeyle meşhur idi ama mevzumuz şu an sözlü), bana da son sene sözlüsünde şans gülecekti. Ben sanki kendisinden sözlüye gireceğim garantiymiş gibi Mahmut abi’nin (kırtasiye) Clinical Periodontology by KNK föyüne çalışmıştım. Dışarıda da sözlüsüne giren birçok arkadaşımdan alınabilecek tüm taktikleri almıştım: Radyografa bakıp sakın direkt teşhisi söyleme, bi tane slayt var o HIV, diabeti bil, ilaçları bil, yanına yiyecek içecek de al…
Ben zırcahil bir şekilde kapının önünde bu taktikleri dinlemenin artık hiçbir işime yaramayacağını düşünürken ismim okundu ve elimde bir paket çikolata ve bir şişe suyla Kemal hocamızın kapısından içeriye adımımı attım. Kendisi güler yüzlü bir insandır, bana doğru baktı, elimdeki suyla çikolatayı bir süzdü ve “hayırdır” diye sordu. “Olası bir sert sözlü sonrası hayatta kalmak için temel gıda pakedim” diyemedim de “hocam benim şeker biraz oynak arada gerekebiliyor” dedim, hiç bozuntuya vermeden slaytları seçtirmeye başladı. Bu arada slayt diyince aklınıza bilgisayar gelmesin, derste ışıkla duvara yansıtılan 5X5 cm’lik kare jelatinleri ışığa doğru tutup anlamaya çalışıyorduk, arka yüzünde de teşhis yazdığı için “sakın çevirme yoksa yaz stajını deniz kenarında çakıl taşı sayarak değil burada diş taşı temizleyerek geçirirsin” diyorlardı.
Başladım ilk slaytı anlatmaya. Fena değil, iyi gidiyoruz, üç beş kelime çıktı ağzımdan, ben bile şaşırdım. Bu arada bir asistanın ameliyatı var, biz sözlüdeyken devamlı odaya girip bir şeyler soruyor. İkinci slayta geldik, nasıl geldi konu bilmiyorum ama ilaçları konuşmaya başladık. Hiçbir fikrim yok… Gerçekten sağlı sollu darbeleri yemeye başladım. Atamıyorum da bir şey, o kadar bilmiyorum yani. Neyse sinir katsayısı artmaya başladı hocanın tabi, “yav sen Largopen mi yazacaksın hastana” dedi “aa o ne ilk defa duydum” dememle en sonunda bir isyan bayrağı açıldı hocamızdan. Bu arada ameliyatta arıza çıkınca tabi bu ikiye katlandı, biliyorum ki sözlüde birazdan ben de ikiye katlanıcam, hoca ameliyata yardıma çıkarken arkasına dönüp bana artık o gülümsemesini takınmadığı iki numaralı bakışı atarak “sakın bakma arkasına” dedi ve kapıyı çekti. Koral da durur mu… Değil elimdeki slayt önümde soru olarak karşıma çıkabilecek tüm slaytların arkasını çevirdim ve baktım, bi yandan da elim telefonda teşhislerle ilgili bilgi ediniyorum. Talih tekrar döndü dedim ve çikolatayla suyu patlattım. Bir saat falan geçti, hoca kapıyı dan diye açarak sinirle girdi. O travmayla resmen bir saattir baktığım her şey silindi gitti. “Napıyosun ya sen” dedi… Elimdeki slaytı korkudan ters çevirmişim kabak gibi gözüküyor teşhis. “Hocam görmedim yeminle heyecandan oldu” dedim.
Elimdeki slayt HIV’di. Dışarıda arkadaş “o slaytı görürsen sakın oradaki dişi çekme, hoca seni dişi çekmen için zorlayacak ama sen sırayla şu işlemleri yap, bu tetkikleri iste, palyatif yaklaş” vs demişti. Çok hazırdım… Ancak diyalog şu şekilde ilerledi
-Eee napıcan hastaya şimdi dişi çok ağrıyor.
+Çekmem hocam.
-Ya ne yapmazsın diye sormuyorum bak, ne yaparsın, özelde gece 100 liraya nöbet tutarken karşına geldi sana yalvarıyor beni kurtar bir şey yap buna diye.
+Anestezi yaparım hocam.
-Geç onu, hasta bu akşam beni kurtar bundan diyor.
+Kan tahlili isterim.
-Ağrısı var diyorum sen minimum bir hafta sonrasına tahlil mi istiyorsun?
+Hocam temizlerim orayı.
-Olm temizlikle falan olacak bişeye mi benziyor bu? Bu gece buna çare bulacaksın ne yaparsın diyorum soru bu kadar basit söyle artık bak kaç saat oldu…
+Hocam bu kötü bir görüntüye benziyor, ben gündüz hekimine paslarım.
-Baktın di mi arkasına?
+Baktım hocam…
-Neyse en azından dürüstsün, 10 puan vereyim buna. Şuradaki slaytla devam edelim o zaman bırak onu.
Sıradakini aldım. Yaklaşık 2.5 saat olmuştu bile, bunun herhalde bir saati hocanın ameliyatı, bir saati hocanın bana verdiği özel farmakoloji dersi, yarım saati de işte bizim hastaya ne yapacağımız pazarlığı olmuştu. Sadece ilk slayt kısacık sürmüş, bi onu bilmiştim buraya kadar layıkıyla.
Son slayt bir radyograf. Evirip çeviriyorum ama motivasyonum artık sıfır. Hoca da gülmüyor zaten, ameliyatta asistan ne yaptıysa artık benim gelecekle de oynadı. Arkasına da bakmıştım kalleşçe radyografın, ne olduğunu biliyorum: agresif periodontitis. Ama lafı buraya nasıl getireyim diye düşünüyorum, çünkü zank diye söylersem muhtemelen camdan aşağıya atmam gerekecek kendimi, önce ne gördüğümü anlatmam, sonra klinik muayene, anamnez, semptomlar tüm tuşlara basıp sonunda güzel bir çıktı almalıyım. Çok yorgun ve yıpranmış hissediyorum, hocamızın suratına bakınca aynı yıpranmışlığı onda da seziyorum. İkimiz de oldukça bitiğiz. Ben tam bişeyler geveleyecekken X hocamız kapıyı açıyor ve “Sen hala öğlen aldığın öğrencide misin? Dışarıdakileri de sen alırsın ben çıktım” diyor. Benim notuma bir tüy de X hocamız dikiyor.
Arkadaşın tavsiyesini hatırlıyorum: “Sakın fotoğrafa bakıp doğru bile olsa direkt teşhisi söyleme, sözlü orada biter”. Slaytı elimden indiriyorum, gözlerim kendinden emin bir şekilde parlıyor, kafamı dikiyorum ve “agresif periodontitis bu” diyorum. Beni dışarı atıyor… Diğer üç öğrencinin sözlüsü de toplam yarım saatte sonlanıyor. Üçü geçiyor ben kalıyorum kırkla… Otuz puan ilk slayttan, on puan dürüstlüğümden.
Sözlüden çıkar çıkmaz utancımdan gidip Vademecum alıp farmakoloji kastırıyorum, bütünlemem mutlu sonla bitiyor.
Bayılıyorum eğitilmeye…
Dipnot: İyi ki varsınız, ne kadar mutlu ve güzel günlermiş, hayatıma renk kattınız...
Dipnot2: Okur arkadaşlar başlığı niye çaldın hırgız diyecekler. Belki başkalarının da dikkatini çekerler okur diye... Şaka şaka düpedüz hırgızlık yaptım...
Comments