Biliyorum şunu düşünüyorsunuz: "Niye Bir Nöbetin Anatomisi / Fizyolojisi" değil de "Mikrobiyolojisi"?.. Bu kadar mikrobun olduğu yerde anatomi falan halt etmiş diyerek "elalemin ağzına sakız olmuşum demek ki zamanında çok koymuşum" gibi kezbanometaforik bir cümleyle yazıma adeta facebook duvar yazısı gibi giriş yapıyorum.
2010 Kasım ayının başları. İlk maaşımı Ekim’de çalışmaya başladığım özel ve feyzli bir hastaneden alıyorum. Bir yandan doktora, bir yandan nöbetler, çoğu kişi gibi “şartları bilerek girdik” diye akademisyenlik hayatımızı sorguluyoruz. İlk çalışmaya başladığım bu kurumsal yapıda geceleri hasta yok. Anaç bir temizlik personeli sağ olsun bana geceleri ünlü bir ortopedi hocasının muayene odasındaki sedyeyi döşek gibi hazırlıyor. “İnsan gibi davrandığınız için size teşekkür ederim” diyor bir gün bana. Nasılsınız, iyi misiniz gibi şeyler söylediğimi hatırlıyorum sadece. Sonra hastanedeki gündüz hekiminin beni fakültedeyken telefonla arayıp “acil hemen buraya gel” dediğini hatırlıyorum. Üslup yok, saygı yok, adap yok. Haklı diye düşünüyorum temizlik personeli için. Bana bu üslupla konuşan meslektaşım kim bilir kendisine neyi reva görüyor.
Fakültedeki işimi bırakıp gelemeyeceğimi de biliyor aslında çünkü kendisi de eski doktoralılardan. Tatsız bir telefon konuşması ile görüşmeyi sonlandırıp fakülte çıkışı hastaneye geçiyorum. Konuyu az çok biliyorum, bana emanet ettiği bir hastanın diş bölümüne dair şikayet dilekçesi. Hastaneye vardığımda kendisi beni odasında camın arkasından kesiyor, ben şık dekorasyonlu hasta bekleme odasında ayakta duruyorum. Muhtemelen ağlamaktan gözleri şişmiş genç asistan kız beni görünce gülüyor, hoş geldiniz hocam diyor, bankodaki sekreterin surat ise bir karış, yaşı var, muhtemelen ortamdaki fırtınalara alışmış, amiyane tabirle kaşarlamış, pek takmıyor.
Bekleme odasından ileriye doğru genişçe bir koridor uzanıyor, yaklaşık dört-beş metre uzunluğunda, hemen arkasında solda, karşıda ve sağda olmak üzere üç farklı kapıyla girilen üç tane klinik var, teferruatlı olan full paket oda esaslı hekimimizin. Hemen yanındaki oda da diğer gündüz hekimimizin. O da cerrahide doktora yapmış, muhabbetinden hoşlaştığım bir kişilik. Zayıf, hafifçe boylu, inceden biraz bıyık, kemik çerçeve gözlük ve bebeksi bir surat ile kombinini tamamlamış. “Beybifeys” diyeyim kendisine o halde… Evet Beybifeys ile müzik zevklerimizin kesiştiği noktalar var, ara ara konuşuyoruz rastladıkça, yaklaşık bir saat ortak zamanımız oluyor, ben geceyi onlardan devralıyorum. Protezci hanım doktorumuz ise 160 cm civarında, zayıfça, esmerliği benden bir iki ton daha açık, uzun ve dalgalı saçlı, makyajlı ve bakımlı, oldukça köşeli çene kemiği hatları ve sert bir mizacı olan, gülerken tek dudak kenarını kullanan dominant bir karakter. Bu dominantlık kombinini topuklu ayakkabılarını yere vurarak bazı sesler çıkarınca tamamlamış oluyor, ayrıca sürü liderliğini yine bu seslerle pekiştiriyor. Takım önlük değil, genelde şık bir elbise veya bluz üzerine beyaz bir önlük giyer. Konuşurken ağzını çok fazla açmaz ancak abartılı dudak hareketleriyle yüksek bir tonda konuşur. Mistress diyelim kendisine…
Camın arkasından beni kesmeye devam edip bir şeyler mırıldanıyor. Sonra fark ediyorum, kulağından aşağı sarkan bir kablo var, telefonla konuşuyor. Bir eli de kablonun üzerindeki mikrofon ve ses kontrol butonunda dolaşıyor. Her an kapatmaya hazır ama gözlerinden ateş saçarak bana bakmaya devam ediyor konuşarak. Evet evet beni konuşuyor olmalı diyorum. İnanılmaz bir çekiştirme var. Kafamı çeviriyorum bekleme odasında dolanmaya devam ediyorum. Gözleri şiş asistan biraz kendini toparlıyor gibi oluyor, gülüyorum, nasılsın iyi misin diye soruyorum. Hep aynı işte hocam nasıl olsun, alışacağım bir şekilde diyor. Sekreter “ben sigaraya çıkıyorum sen bankoya baksana” diyor. Asistan “az evvel duymadın galiba Mistress hanımı, burada lafları ben yiyorum sonra” diyor. Sekreter dümdüz surat ifadesiyle asistanın kelimelerini bitirmeden çıkmış oluyor.
Muayene odasından ilk Beybifeys çıkıyor, hastası tanıdık, elini sıkıyor gönderiyor, beni görünce gülümseyip selam verip hal hatır soruyor ve hasta bekleme odasında kendisini son hastayı bitirmenin de rahatlığıyla büyük kanepeye atıyor. Sonra o dehşet verici topuk seslerini duyuyorum, Mistress bir elindeki a4 kağıda bir bana bakıyor. Boştaki elinin işaret parmağını alnında saçlarının başladığı yere götürüp güneş varmışçasına siper ediyor. Sonra tekrar kağıda ve tekrar bana bakıyor. “Acil bir toplantı yapmamız lazım” diyor. “Sen de gel Beybifeys”. Beybifeys “ne oldu ya hayırdır bu kadar önemli” diyor. Mistress alt dudağını yemeye başlıyor, “hekim dinlenme alanına gelin” diyor. Ben Beybifeys’e bakıyorum, gülüyor beni sakinleştiriyor “olur böyle şeyler ya dert etme daha çok karşılaşacaksın” diyor.
Hekim dinlenme odası denilen yer otel lobisini andırıyor, kocaman kanepeler, çok yüksek bir tavan, sarı tonlarda dinlendirici bir ışıklandırma, bir bar, hemen arkasında kocaman ekran bir televizyon. Köşe kanepelerden birine geçiyoruz, Mistress ve Beybifeys bir köşede, Mistress hala sinirle kağıda bakıp bacağını sallıyor, sağ topuğunu ritmik hareketlerle halıya çivi çakarmışçasına vurmaya başlıyor. Beybifeys tekrar merak ediyor “ya ne oldu bu kadar hayırdır ben merak ettim” diyor. Mistress da eliyle beni gösterip “bu” diye söze başlıyor. “Kendini kurtarmış ama ekibi kurtaramamış… Ekibi kurtaramamışsın Koral, biz burada bir takımız” diyor. Sorun ne diye soruyorum, ağlamaklı gözlerle tekrar kağıda bakıp “sen ne yaptın bu kadına” diyor. Beybifeys birden gülüyor “yaaa o kadın manyak, onlar zaten üç arkadaş gelmişlerdi hepsi şımarık, hadsiz tipler, koltukta doğru düzgün bile muayene edemedim, biri de saçımı okşayıp yanağımdan makas aldı Mistress, boşversene ben de çok önemli biri sandım” diyor. Mistress daha sakin bir sesle de konuşsa tonlamasından öfkesinin arttığı hissediliyor: “amatörlük bu ama, bunu becermesi lazımdı, bana yazdıkları şeye bak”. Merak edip elindeki kağıda soğukkanlılıkla elimi uzatıyorum “ne yazmışlar ya” diyorum, hızla kağıdı geri çekiyor. “Bakma Koral! Hem ne önemi var ekibi kurtaramamışsın” diyor yine. “Bunu yarın Aydın Bey ile konuşmamız lazım” diyor.
Aydın Bey hastanenin diş bölümlerinin direktörü. Beni işe de alan kendisi. Kendisini yanlış tanımadıysam bunları görse gülüp geçerdi. “Siz buranın ana hekimisiniz, bir problem varsa ben üstüme alırım sorun değil, zaten gece hasta da yok bir şey kaybedeceğimi düşünmüyorum” diyorum Mistress’a. Laf soktum gibi düşünüyor, huzursuz bir kedi gibi ayağa kalkıp nereye gideceğini bilmeden elinde kağıtla dolanıyor, Beybifeys yandan gülerek beni kesiyor “ya manyak manyak o kızlar sen çok takma bir şey çıkmaz bundan, Aydın Bey de zaten öyle agresif bir karakter değil, anlayışlıdır” diyor. Mistress “bunu yarın konuşacağız” diyor ve bize hiçbir şey demeden dinlenme alanından ayrılıp diş bölümünden eşyalarını toplayıp basıp çıkıyor. Beybifeys bacağıma sol eliyle vuruyor, “hadi nöbet başladı hastalarını bekletme bak baya yoğun” diye imalı imalı gülüyor. Beraber bölüme geçiyoruz, sonra o da eşyalarını toplayıp çıkıyor. Peşinden de sekreter kızla asistan ayrılıyor. Ah evet, kurumsal ve lüks bir hastanede gece hasta gelirse sekreterimiz ve asistanımız yok, hasta karşılıyoruz, röntgenini çekiyoruz, koltuk hazırlayıp tedavisini yapıyoruz, ortalığı toparlayıp hastadan ödeme alıyoruz. Ancak üç koltuk olduğu için ve gece de maksimum bir hasta baktığımız için ortalık toparlama işi sabah asistanlara kalıyor, en azından oradan yırtıyoruz.
Bankoya doğru geçiyorum, bilgisayardan olur da yanlışlıkla hasta falan yazılmıştır diye bir kontrol edeyim diyorum ve maillerin açık olduğunu görüyorum. Orada okunmuş bir şikayet dilekçesinin olduğunu fark ediyorum ve merakıma yenik düşerek tıklıyorum. Gece mesul müdürüne hastanın iletmiş olduğu şikayet dilekçesi ve mesul müdürün benle ilgili ifadeleri yazıyor. Hastanın dilekçesi özet olarak şu şekilde “Mistress Hanım tedaviyi kendisinin yapacağını söylemişti ancak tedavi günü geldiğinde beni Koral Bey ile tanıştırıp ona teslim etti ve klinikten çıktı. Ben doktorum değiştiği için çok huzursuz olmakla beraber, Mistress Hanım’ın hastalarını ve işini ciddiye almadığını düşünüyorum, Koral Bey bana tedavimin bugün bitirilemeyeceğini söylediğinde çok sinirlenip ona da çıkıştım ancak kendisi bu durumu bana nedenleriyle açıkladığı için ona minnettarım, Koral Bey’den çok memnunum, tedavime kendisiyle devam etmek istiyorum”. Mesul müdür ise benle ilgili şöyle bir ek iliştirmiş “Hastanın şikayeti sonrası Koral Bey’le görüşmek istedim, kendisi beni oldukça güler yüzlü ve sakince karşıladı, tavırlarında herhangi bir endişe, korku veya panik yoktu. Ne olduğunu sorduğumda hastanın tedavisinin şu an bitirilmeye elverişli olmadığını bir hafta daha beklemesi gerektiğini söylediğini bildirdi. Bu ifadeler hastanın söyledikleriyle uyuşuyordu, hasta da kendisinden oldukça memnundu, sadece bu konuyla ilgili gerekli bilgilendirmeleri yapmadığı için ve hastayı tedavi günü başka bir hekime devrettiği için Mistress Hanım’a oldukça kızgındı, randevusunu Koral Bey’den istedi.”
Böyle bir böbürlenir gibi de olsam “yav acaba hakkaten ekibi sattım mı” ben diye bir içimden geçiriyorum. Neyse ki gece hastasızlığı yüzünden bu durumu pek de sallamıyorum. Kötü bir yerde işe başladım, millet nereden buluyor zengin zengin klinikleri, bu marketing ne menem bir şey diyorum. Hasta bağlamam için gündüz hekiminden gelen direktiflerden biri hastanenin diğer doktorları ve hemşireleri ile irtibat kurmak. Yapay dostluk ilişkisi için hastanenin acil bölümüne inip doktor ve hemşirelerle konuşurken birkaçıyla gerçekten arkadaş oluyorum. Bu işi o kadar beceremiyorum ki, diş taşı temizliğini falan yaptıklarımdan ücret de almıyorum. Mistress çıldırıyor, bu odaya giren hekimin personel kartının fotokopisi çekilecek diyor. Sağlık personelinin maaşlarından diş tedavileri kesilmeye başlanıyor. Bazı nöbetçi arkadaşlarım hasta personelini hasta gibi döndürürken biz yine arkadaş seviyesinde takılıyoruz, derken hemşirelere sarkan bir hekim arkadaş yüzünden diş bölümü komple mimleniyor, ne arkadaş oluyor sağlık personeli, ne de hasta.
Ben hastasızlıktan artık ünitlere yatıp (diş hekimi koltuğu) koltuğa sabitlenen TV’lerde lig maçlarını, filmleri falan izliyorum. Yetmiyor cips, çerez, içecekleri tablaya koyup takılıyorum. Hasta gelse nasıl olsa öteki odaya alacağım ama hasta mutlak yokluk seviyelerinde. Gece mesul müdürü ile sıkı arkadaş olduk, maç izlerken o da geliyor bazen ikramda bulunuyorum.
1 Ocak sabahına bana nöbet yazıldığını öğreniyorum, bizim ortalığı karıştıran çılgın hastaya bana randevu ayarlanmış. Yeni bir seneye ancak bu kadar felaket başlanabilirdi diyorum. Sabah 9:00’da hastaneye gidip hastayı bekliyorum, kendisi geldiğinde olabildiğince güler bir yüz ve olgunlukla kendisini karşılıyorum, inanılmaz motive ve normal gözüküyor. Sorunsuz atlatacağıma inanmak istiyorum, koltuğa oturtuyorum, tabii ki yine yardımcı personel yok, ben olsam bu hastanın geleceğini öğrendiğim gün tüm personeli ve Birleşmiş Milletler’i oraya dikerdim. Hasta önlüğünü bağlıyorum, işleme tam başlayacağım arkadan bir topuklu sesi duyuyorum ve kafamı çevirdiğimde bir silüetin geçip gittiğini görüyorum. Kim o diye seslendiğimde bir cevap gelmiyor. Hastadan müsaade isteyip içeri geçiyorum, tam köşeyi döneceğim bi anda Mistress ile yüz yüze gelip irkiliyorum, o da bir zıplıyor şöyle. Sonra “ben hastaya bakacağım, sen asiste edeceksin” diyor. Peki demekten başka seçeneğimin olmadığını düşünüyorum. Hastanın yanına gidince vıcık vıcık, yapmacık bir yılbaşı muhabbeti dönüyor: “aaa siz de mi Serdar Ortaç, ayy çok kalabalık vardı biz Hande Yener’i tercih ettik baya hareketli geçti orası da, karşılaşabilirmişiz aslında”.
İşleme başlıyoruz. Ben hayatımda nadiren üstlerim tarafından aşağılanmış bir insanım, onda da kıdem yemişimdir, bir takım yanlışlarım suratıma hoşgörüsüzce vurulmuştur, ama hep sonunda bir kazanımım olmuştur. İşlem esnasında bana neyi nasıl tutmam gerektiğini, asiste etmeyi beceremediğimi, tek seansta bitebilecek bir dolguya ikinci bir seans randevuya gerek kalmadığını “işte bu kadar kolay” olduğunu özel bir klinikte, hele ki bir hastanın yanında söyleyebilecek yüreğiniz varsa henüz benim gibi biriyle tanışmamışsınızdır. Kendi adıma oldukça gergin ve aşağılayıcı geçen işlem tamamlanıyor, işlem bitince yakaladığım kare, hasta ve güzide hekimimizin el ele tutuşup otlakların içinde güneşin batışına doğru koşmaya başlaması oluyor. “Hani o beyaz atlı hekimin bendim lan kahpe” diye ağlayasım geliyor hastaya.
Lafı uzatmaya gerek yok, ertesi gün Aydın Bey’i arıyorum, ben tamamım diyorum. Neden, gel konuşalım diyor, doktorama vakit ayırmam lazım yetişemiyorum artık diyorum. Çok üstelemiyor, sağlık problemlerim olup olmadığını, zamana ihtiyacım varsa sorun olmadığını soruyor, çok teşekkür ediyorum. Sonra da “tamamdır evraklar için şu kişiyle irtibata geçersin sorun yok” diyor ve fiili olarak bitiriyorum. İki gün sonra Mistress arıyor, her zamanki gibi telefonda konuşma (ve hatta normal konuşma) üslubundan bihaber “alo” bile demeden hayalimde kurduğum o yamulttuğu ağzıyla konuşmaya başlıyor “bana söyleyecektin Koral, bana söyleyecektin önce”. Vakti geldi artık rahat olabilirim diyorum, “sen kimsin” diyorum. Darkwing duck gibi başlıyor “ben gecenin içinde kanat çırpan terör, ben dişinin arasından çıkaramadığın maydonoz” diye… “Sen” diyorum, “burada bir hekimsin sadece”. Sessizlik oluyor, hemen peşinden “sen nasıl konuşuyorsun esas sen kimsin ya” diyor. “Ben de sadece bir hekimim” diyorum ve telefonu kapatıyorum.
Geride bir şey bırakmış olabilir miyim, bir özlem duyar mıyım derken aklıma ortopedi bölüm başkanının odasındaki muayene sedyesine hazırlanan o harika yatak geliyor. Mutlu oluyorum.
Corale
Commenti